İyiymiş Gibi Davranmanın Karanlık Yüzü

Tutarlılık benim için ne kadar ilerleme kaydettiğimden daha önemlidir…

Hüseyin GÜZEL
Türkçe Yayın

--

The Dark Art of Pretending You Are Fine” by Darius Foroux

Birkaç yıl önce, televizyonda bir belgesele denk geldim. Pek hatırlayamıyorum ama önemli bir sahneyi hatırlıyorum.

Belgesel, insanların yıllardır birlikte dolaştıkları gizli rahatsızlıkları konu ediyordu. Bahsettiğim sahne, beş altı yıl boyunca şiddetli bir baş ağrısıyla nasıl dolaştığını anlatan altmış yaşlarında bir adamı içeriyordu.

Karısı kontrol etmesini söyledi ama o her zaman “Sorun değil. Hiç kimse baş ağrısından ölmedi.” diyordu. Fakat baş ağrısı ciddi hastalıkların belirtisi olabilir. Sonunda baş ağrıları kötüleşti ve karısının tavsiyesine uymak zorunda kaldı.

Adamın beyin tümörü vardı. “İşlerin hiç de iyi olmadığı ortaya çıktı. Dersimi aldım” dedi. Ve bedelini neredeyse hayatıyla ödeyecekti. Belgeselde hayatta kaldığı için ne kadar şanslı olduğunu ortaya koymuşlardı.

Piyangoyu kazanmakla hemen hemen aynı şekilde hayatta kalma şansına sahipti. Böyle bir deneyim yaşayan insanlar genellikle bunun hakkında konuşacak kadar uzun yaşamazlar.

İnatçılık ve Paranoya

Böyle inatçı bir sürü insan tanıyorum. Ben de böyle her şeyi fırçalardım.

“Ah, iyiyim!”

Bu, fiziksel ve zihinsel sağlık söz konusu olduğunda inatçı olan bir kişinin en sevdiği sözdür.

Ama hiç kimse hayatının geri kalanında yılın her günü iyi değildir. Hepimiz zihinsel ve fiziksel açıdan kış aylarından geçiyoruz adeta. Bazen iyi değiliz. Ama çoğumuz öyleymişiz gibi davranmaya devam ediyoruz.

Psikiyatrist Mark Goulston, Get Out of Your Own Way (Kendi Yolundan Çık) adlı kitabında, acıyı kabul etmenin mantık dışı doğasından bahsediyor.

Şöyle yazıyor kitabında: “Üzgün ​​olduğunuzu veya acı çektiğinizi kendinize itiraf etmek, kendinizi açıkta hissetmenize neden olabilir. Kötü bir duyguyu kabul etmenin ona daha fazla güç vermesinden korkuyorsunuz. Ağrı daha da kötüleşebilir. Buna tahammül edemeyebilirsiniz.”

Olumsuz duygularınız olduğunda, ilk tepkiniz genellikle onları küçümsemek veya kaçmaktır. Ancak Goulston’un iddia ettiği gibi, “Genellikle bunun tersi doğrudur: Bir duyguyu tanımak, bastırılmış gerilimi serbest bırakır ve kendinizi daha kötü hissetmek yerine daha iyi hissetmenizi sağlar.”

Bence bir aşırı uçtan inatçılığa, diğer uca, paranoyaya uzanan bir ölçek vardır. En ufak bir rahatsızlıkta doktora koşmak ya da yatakta kalmak istemezsiniz. Ama aynı zamanda, baş ağrınız yıllarca sürdüğünde hiçbir sorun yokmuş gibi davranmak da istemezsiniz.

Teşekkür: Gerçekten iyi olmanın ilk adımı

Bir dahaki sefere ağrınız olduğunda veya bir şey hakkında kendinizi kötü hissettiğinizde, durumu kabul edin. “Üç haftadır başım ağrıyor. Kendimi iyi hissetmiyorum.” demek ne kadar basit.

Veya duygusal bir şeyse, “İş yerinde cesaretim kırılmış gibi hissediyorum” gibi bir şey olabilir.

Açıkta bırakın. Yaşadıklarınızı etiketleyerek, sadece durum hakkında daha iyi hissetmekle kalmayacak, aynı zamanda bir çözüm bulma olasılığınız da artacaktır. İstediğimiz en son şey, iyi olmadığınız halde iyiymişsin gibi davranmaktır.

Bazı insanlar bu konuda mutlak ustalardır. Herkesi her şeyin yolunda olduğuna ikna ederler. Ama gurur duyulacak bir şey değildir bu. Ciddi olumsuz sonuçları olabilecek karanlık bir sanattır.

Fiziksel acı, canlılığınızı tehdit edebilir. Duygusal acı, yaşam şehvetinizi tehdit edebilir.

Bu yüzden hastalıklarınızı karanlıkta tutmak yerine, aydınlığa çıkarın. Orada uzun süre hayatta kalamazlar.

Tutarlı Kalmak İçin Ne Yapıyorum?

Tutarlılık benim için ne kadar ilerleme kaydettiğimden daha önemlidir. Ara sıra harika hissetmektense sürekli olarak iyi hissetmeyi veya iyi durumda olmayı tercih ederim. Bu benim için hayatı çok daha keyifli kılıyor.

Tutarlı kalmak için yaptığım birkaç şey var.

  • Kendimi enerjik hissetmediğimde daha az çalışırım ya da hiç çalışmam: Kendimi iyi hissettiğimde daha iyi çalışırım. İyi bir günde, ortalama beş günden daha fazlasını yapabilirim. Verimlilik açısından, kendini iyi hissetmediğinde çalışmak bana mantıklı gelmiyor. Ama ben şikayetçi değilim bundan. Birkaç ağrım olursa veya yorgunsam çalışırım. Açıkça düşünemeyecek kadar kötü hissetmekten bahsediyorum. Bu olduğunda, zaman ayırmanın zamanı geldi demektir. Başkaları buna saygı duymuyorsa, ilk etapta onlarla çalışmak istemezsiniz.
  • Kendime baskı yapmam: Hedefler koyuyorum ama işler yolunda gitmezse omuz silkiyorum. Hayattaki en sevdiğim söz “Ne olmuş yani?” İstediğin evi alamadın mı? Ne olmuş? Yaşlanmak? Ne olmuş? Yan proje bomban mı? Ne olmuş? Yaşıyorsun işte.
  • En önemli alışkanlıklarıma bağlı kalırım: Meditasyon yapmak, egzersiz yapmak, okumak ve uyumak benim için tartışılmaz şeylerdir. Daha fazla para kazanma fırsatım olursa ve bu alışkanlıklardan herhangi birinden vazgeçmem gerekirse de geçmem. Önemli alışkanlıklarıma bağlı kaldığımda kendimi çok daha iyi hissediyorum, o halde neden bunu bir şey için feda edeyim?
  • Hayatı asla çok ciddiye almam: Mizah, duygusal acıyı yatıştırmak için gerçekten en iyi çaredir. Kendinizi bitkin hissettiğinizde, gülmenin yollarını bulun. Kendinle dalga geç, stand-up komedisi izle ve komik arkadaşınla buluş. Size hayatın saçmalıklarını hatırlatan bir şeyler yapın. Her şey bu kadar ciddi ve ağır olmak zorunda değil zira.

Ve en önemlisi, işler yolunda gitmediğinde yardım isterim. Egomu erkenden bir kenara bırakıp, büyük bir soruna dönüşmemesi için küçük bir sorunu tomurcuk halinde kesmeyi tercih ederim.

Hollanda’da bunun tersi söz konusu olduğunda bir söz kullanırız. Deriz ki:

Sivrisinekten fil yapıyorsun.”

Mücadeleniz sivrisinek gibiyse ondan kurtulun ve fil kadar büyük bir sorunla karşılaşmaktan kurtulun.

Darius Foroux

Teknik ve Teknolojik Paylaşımlar ve Hayata Dair Her Şey…
Editor | Website | Medium | Linkedin | Facebook | Twitter | Instagram | Deepbloo | Flipboard | Threads
Destek olmak için bana bir kahve ısmarlayabilirsiniz :) ve E-Posta Bültenimize de üye olabilirsiniz…

--

--

Hüseyin GÜZEL
Türkçe Yayın

EEE | PSM | Technical Editor & Writer | Siemens Mobility | Technical Library | Mentor of Sabancı Vakfı | huseyinguzel.net