Pandeminin iyi yanlarından biri, hızla kendi başımıza olmaya alışmamızdır. Kendine güvenmek için zorunlu bir egzersizdir adeta bu. Zamanınızın çoğunu evde geçirdiğinizde, çoğu zaman sonuç, günlerinizden ne elde etmek istediğinize bakmanızdır. Yaşamanın iyi bir yoludur bu, zira böylelikle kontrol edebildiğiniz şeye odaklanırsınız.
Pek çok insan disiplinin, yaptığımız şeylerle ilgili olduğunu düşünür:
Bir alternatif önermek istiyorum:
Herkes iletişimin sağlıklı ilişkilerin anahtarı olduğunu düşünüyor olabilir. Ama ben o kadar emin değilim…
Açıkçası, herhangi bir ilişkide doğru iletişim kurmak çok önemlidir. Ancak çoğu insanın fark etmediği şey ise şudur:
Zayıf iletişim genellikle ilişki sorunlarının bir sonucudur, ancak nadiren de olsa nedenidir.
Geçenlerde bir zamanlar çok yakın olduğum eski bir iş arkadaşım olan Mike ile karşılaştım. Üç yıldır görüşmüyorduk ama Londra’da en son bir araya geldiğimiz anlar sanki dün gibiydi. Karşılaştıktan sonra, biraz düşünceli bir havaya girdim.
Yakın zamanda arkadaşlarımdan biri ailesini daha fazla görmeye kararlı olduğunu söyledi. Nedenini sorduğumda, bazı hesaplamalar yaptığını söyledi. “Ebeveynlerim yetmişli yaşlarında. Genelde yılda iki kez görüşüyoruz. Her iki taraftaki büyükannem ve büyükbabalarım da 84 yaş civarında öldü. Öyleyse, bu hızda muhtemelen ebeveynlerimi hayatımda yalnızca 20 kez daha görebilirdim.” dedi bana.
Bir dizi araştırma, mizahın işyerinde sahip olabileceği olumlu etkilerini ortaya koyuyor. Birincisi, ve en önemlisi stresi azaltıyor. Mayo Clinic, “Gülmeye başladığınızda, sadece zihinsel olarak yükünüzü hafifletmekle kalmaz, aslında vücudunuzda fiziksel değişikliklere de neden olur bu.” diye açıklıyor bunu. Bir diğeri; beyninizin endorfin salımını artırarak “oksijen açısından zengin hava” alımınızı artırıyor.
Şuana kadar, yeni kitabım “İklim Afetinden Nasıl Korunmalı”yı tartışmak için birkaç sanal etkinliğe katıldım. Her birinde, 2050 yılına kadar sera gazı salınımını durdurabilmemiz için dünyanın tüm fiziksel ekonomisinin nasıl dönüştürülmesi gerektiğinden ve yaşanacak geçişten bahsettim ve neredeyse her etkinlikte bana şu soru farklı varyasyonlarda bir şekilde soruldu: “Peki, bu geçişte işini kaybedecek insanlara ne olacak?”
Charles Darwin, insanlık tarihine adını kazımış tanınan en etkili kişilerden biridir. Yaşam bilimlerine olan bakışımızı ve çalışma şeklimizi şekillendirdi ve en çok da “Türlerin Kökeni” adlı kitabıyla evrim teorisi üzerine yaptığı katkılarla tanındı.
Kendilerine ait ve başkalarının duygularını anlayabilen ve yönetebilen insanların daha iyi liderler olduklarını çeşitli araştırmalardan yada edindiğimiz tecrübelerden biliyoruz. Stresle başa çıkabilir, engellerin üstesinden gelebilir ve başkalarına kolektif hedeflere doğru çalışmaları için ilham verebilir bu liderler. Çatışmayı daha az kazayla yönetirler ve daha güçlü ekipler oluşturabilirler. Ve genellikle işte de daha mutludurlar. Ancak pek çok yönetici, temel öz farkındalık ve sosyal becerilerden yoksundur. Kendi duygularının ve ruh hallerinin etkisini fark edemezler. Günümüzün hızlı akan dünyasında olması gerekenden daha az adapte olabilirler.
Geçtiğimiz yıl boyunca bir çoğumuz evden çalıştık ve kendi başımıza normalden çok daha fazla zaman geçirdik. Gün boyunca ne yaptığımızı izleyen ve denetleyen kimse yoktu. Gerçek güdülerimizin ne olduğunu anlamak için mükemmel bir öz farkındalık egzersizi gibi oldu açıkçası.